Alevi Bektaşilerin Cumhuriyet ve Atatürk Sevgisi

Aziz Kayhan - ATATÜRK VE ALEVİLİK   - "Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve
kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır."
Mustafa Kemal Atatürk


Cumhuriyeti korumalıyız, Cumhuriyeti savunmalıyız, yada başka bır deyişle Alevi-Bektaşiliği korumalı ve savunmalıyız.

Kime karşı ve neden?

Bana öyle geliyorki, ilk önce kendi siyasal sapmalarımıza kendi boşvermelerimize karşı savunmalı ve korumalıyız. Gerçeklere kapalı gözle bakmamıza, gerçeği görmeden içimizde yarattığımız  Atatürk düşmalığına karşı savunmalıyız.

Ulusal Kurtuluş savaşından ve devriminden gelen bir özelliği var bizim cumhuriyetimizin. Sürekli bir uyanıklığı, sürekli bir  bilinçliliği gerektiriyor. Mustafa Kemal Dumlupınar konuşmasında ne güzel söyler. “Bu kadar yaslara katlanıp, yıkımlara uğradıktan sonra TÜRK hiç kuşkusuz öğrenmiştir ki yurdu yeniden yapmak ve orada mutlu ve özğür yaşayabilmek için eğemenliği hiç elden bırakmamak ve Cumhuriyet bayrağının altında bütün çocuklarını toplu ve dikkatli bulundurmak gerekir”.

Burada bir cumhuriyet çocuğu, bir yurttaş olarak, demek ki ilk önce kişisel bir dikkatin sorumlusuyuz. Atatürk’ü önce kendi yan çizmelerimize, yanlış değerlendirmelerimize karşı korumalıyız.

Cumhuriyet bayrağı altında bir soluk alıp, kendimizi gözden geçirelim ilk önce. Özümüzü sorgulayıp, kurtuluş savaşı dönemine dönerek o günleri yaşamadan ve tanımadan Atatürk düşmanlığı yapanlara karşı korumalıyız. Türkiye'yi emperyalizme tekrar teslim edip, şeriat düzenini getirmek isteyenlere karşı korumalıyız.

Uyanıkmıyız?
Yeterince Atatürk konusunda bilinçlimiyiz?
 
Cumhuriyeti savunuyoruz derken kurulu düzeni koruma savunma durumuna düşmüş olmayalım. Öyle sanıyorum ki, bu soruya cevabımız cumhuriyetimizin köklerinden gelir. Ulusal Kurtuluş Savaşının köklerinden bir çağdaş önüşümün sürmesidir. Öyleyse, Cumhuriyetin devrimci bir  kökeni vardır. Uyanık olma ve bilinçli olma, bu devrimin özüne bağlı olmak, Cumhuriyeti korumak öyle ise her şeyden önce onun devrimci ve yenilikci özünü korumak ve savunmaktır.

Alevi Bektaşiler bu konuda cumhuriyetle bir  paralellik içerisindeler. Mustafa Kemal ve arkadaşları kurtuluş savaşının ancak bir toplumsal devrimle sürdürülebileceğini, bunca kan ve emekle kazanılmış, bağımsızlığın devrimci bir yapı değişimiyle korunabilineceğini bilirler. Bu yapı değişimi toprak reformundan, eğitim düzenine ve Osmanlı ortaçağının yok edilmesini içerir.

Mustafa Kemal’in sözlüğünde toplum yapımızın özelliğini belirten bir kavram vardır. (KURURU  VUSTAİ) çok yanlı bir geri kalmışlığı simgeler bu kavram. Yol ayırımında, ulusal kurtuluş savaşının silah arkadaşları ikiye bölünürler, toplumun yayğın (Kururu Vustai) örtüsünün bulanık bir gelişim çizğisiyle ve illa Dinsel düşünce ve inançlara sayğılı olarak kendi haline bırakmak isteyenler; terrakiperver cumhuriyet fıkrasıyla Mustafa Kemal’in karşısında yer alırlar.

Dikkat edilirse onlarda cumhuriyet sözcüğünü kullanıyorlar ve cumhuriyetten yana olduklarını söylerler. Ne varki, ortaklı bir derebeylik yapısı üzerine aşılanmış yarı sömürge yaşamı süren bir toplumun, temelden ve kökten değiştirilmesine karşıdırlar. Bu tutum ulusal kurtuluş savaşının iç düşmanı ve emperyalizmin tarihsel işbirlikçisi gerici güçler tarafından kullanılır. Tesbihi bırakıp tetige dokunan Doğu Anadolu şehleri şeriat adına eyleme geçerler. Bu karşı devrim olayı 1925 tarihinin kanlı bir dönemini kaplar. Mustafa Kemal'in (SÖYLEV'de) uzun uzun anlattığı karşı devrim karşısında vardığı tarihsel yarğı öğretici ve ibret vericidir.

Politika evreninde bir çok oyunlar görülür. Ancak kutsal bir ülkünün ortaya çıkışı olan cumhuriyet yönetimine çağdaşlaşma hareketine karşı  bilgisizlik, bağnazlık ve her türlü düşmanlık ayağa kalktığı zaman, özellikle gelişmeden, ilerlemeden yana ve cumhuriyetçi olanların yeri gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır, gericilerin umut ve çalışma kaynağı olan yan değildir. Kendisi bir devrimden doğmuş olan cumhuriyetin yanında olmak, toplumsal devrimden yana olmayı koşul sayar.

Toplumsal devrimin yanında cumhuriyetin gerçek yandaşlığı için Atatürk'ün ortaya attığı bir ölçü daha var. DÜŞÜNSEL DEVRİM (Ben fikri inkilaptan düşünceden devrimden yanayım) diyor. Peki, nedir bu düşünsel devrim?

Düşünsel devrim doğaya, tarihe, topluma, insana bakmakta, fizik ötesi inak(doğma) yönteminden kurtulup, insanın yaratıcılık yanı, araştırmacı, deneyici ve düşüncenin özğürlüğünü getirmektir. Deneyi, gözlemi, eleştiriyi getirmektir. Dünyaya insan gözüyle bakmaktır. İnancın önüne bilimi koymaktır. Doğruyu aramanın kapılarını, yöntemlerini açık bırakmaktır.

İnanç haline gelen düşünce, yeni düşüncelerin ortaya atılmasını tartışılmasını önler.

Cumhuriyetin tarihte aldığı  miras  Atatürkün deyimiyle (Kurunu Vustai) bir toplumdur. Bu toplumu donmuş orta çağlı düşüncelerle, aşı bilgilerle değiştiremezsiniz. İlk kapıyı açacaksınız ve düşünceyi, usu, kuşkucu ve araştırıcı insan usunun güneşine çıkaracaksınız. Toplumsal sorunları ancak bilimsel düşünceyle, düşünceye tanıyacağımız sonsuz özgürlükle, usun bağ ve sınır tanımaz atılganlığı ve araştırıcığıyla  çözebiliriz.

LAİKLİK  devrimi  bireyin inanç yaşamıyla ilgili değildir. Yanlış bir yorumlama ile bu yaşama indirgenmiştir. Oysa Laik Cumhuriyet kişi ile tanrı arasındaki gönül inancına dokunmamış, kişinin inanç yaşamına, bu yaşamın dinsel pratiğine hiç karışmamıştır. Tanrı uludur diyen cumhuriyet Türkçe’sidir. Cumhuriyetin düşünsel devrimdeki sorunu bireyin inanç bölgesi değil, toplumun ortaçağlı yapısıdır.

Düşünsel devrim bu gerçeğin eleştirisini yapacak,bu gerçeğin değiştirilmesinde önayak olacaktır. Laiklik, temel sorunlarımıza inançlar birikiminin değil bilimsel yöntemin uygulanmasını deyimler. Laikliği halka yanlış anlatanlar bile bile yanlış yorumlayanlar, toplumu geleneklerin sınırında tutmak isteyenlerdir. Gelenek üretim ilişkilerinde,tutuculuğun örtüsüdür. Laiklik, Cumhuriyetin ilerici gelişmesi için bir yöntemdir. Laikliği bıraktınızmı cumhuriyetin devrimci özünü yok etmiş olursunuz.  İnançlarla giydirilmiş bir düşünce durukluğunun yanında olmak, düpe düz bozuk düzenin eski düzenin yanında olmaktır. Düşünsel  devrimle Atatürk’ün yıkmak istediği bir geri durgun ortaçağdır. Orta çağ düşüncesi derebeyliği besleyen düzendir. Derebeylik de obur emperyalizmin sofra arkadaşıdır.

Laiklikten yana olunmadan, laikliğin gerçek özü korunmadan halkı olduğu yerde tutan bir düzenide cumhuriyet diye savunmak olasıdır. Ama tarihsel kaynağında halk uyanışını ve ulusal kurtuluşu seçen Atatürk cumhuriyetini savunmak ise gerçek cumhuriyetçi Alevi Bektaşilere düşer. Şimdi gelelim neden Alevi Bektaşiler cumhuriyetçidir. Atatürk’ü neden çok severler

Cumhuriyet kavramı ile Anadolu Türk halkı arasında tarihsel bir ilinti varmıdır?

Mustafa Kemal’in giz dediği devrimci tohum tarihin ilerici çekirdeğini taşır. Ben ulusun vicdanında ve geleceğinde sezinleyip ayırtettiğim büyük gelişim yeteneğini bir ulusal giz Milli sır gibi vicdanımda taşıyarak diye başlayan makalesinde ulusal tarihin ilerici akışıyla kendi devrimci kişiliğindeki ulusal gizi özdeşleştiriyor Atatürk. O zaman soruyu şöyle sorarsak.

Cumhuriyet düşüncesi onun içinde taşıdığı bir giz ise, bu devrimci öz, ulusunun, halkının isteklerine özlemlerine uymaktamıdır?
Anadolu halkının tarihsel akışında cumhuriyetin kaynakları, ışıklı izleri, bu uğurda  verilmiş çabaları savaşları varmıdır?

Cumhuriyet eski Yunancada çağdaş yönetim kavramı olduğuna göre 1919 un orta çağ yapılı  Anadolusu için soruyu şöyle soralım. Anadolu halk tarihinde, halkın yönetimi ele almasını amaçlayan devrimci olaylar, devrimci bir gelenek varmıdır?

Öz topraklarımızda bir halk yönetimi tohumu varmıdır. ELBETTE VARDIR.

Horasan göçünden ve Selçuklu gününden başlayarak Anadolu Türk halkı yönetiminin içinde kendi yaşantısı ile doğrudan ilgili bir halk ve hak düzeni kurmak için savaşa gelmiştir. Böyle bir savaş, tarihsel bir benzerlikle Selçuklu devletinin bağımsızlığını yitirdiği  yıllara 13.yy ortalarına rastlıyordu.

Bağımsızlık ile halk düzeni arasında bir kan bağı vardır. Selçuklu devlet yöneticilerinin baskısına, halkı soyup yoksul bırakmasına ve düzenini halka yabancılaşmasına karşı HORASAN öğretisi diyebileceğimiz halk gizemciliği ki Tanrıyı insanda nesnelleştiren bir insancıllığı,toplumsal eşitliği içerir. Uyanmış Anadolu Türkmenleri yeni bir düzen kurmak için ayaklanmışlardır. Bu ayaklanma Selçuklu düzeninde yitirilmiştir. Bu hareket bağımsızlığı ve Anadolu Türk halkını kurtarmak gibi ikili bir amaç güdüyor.

Samsun’dan havzaya oradan Amasya’ya geçen M.Kemal’in yolu Anadolu halk tarihinin ırmağını izlemesi elbetteki bir rastlantı değildir. Öreğin 1919 Haziranında  konakladığı Amasya’da Türkmen halk devrimcisi Baba İshak’ın sesi derinden uğuldamıştır. Bu sesin uğultusunu şuradan anlamak mümkündür. Amasya genelgesindeki 7.maddenin başlanğıç sözlerini anımsarsak her olasallığa karşı durumun bir sırrı milli Ulusal giz halinde tutulması........

Şimdilik gizlenmesi, saklanması gereken nedir? Bağımsızlık için ulusun ayaklanması kararıdır. Bu giz 13.yy dan beri ilk önce Selçukluya sonra Osmanlıya karşı Anadolu Türk halkının gönlünde taşıdığı kurtuluş umudunu taşır.

Ulusal Kurtuluş Savaşının örgütleyicisi M.Kemal Samsun, Havza, Amasya, Tokat, Erzurum, Sivas’tan geçen Ankara yolculuğunda 1919 Aralık’ğında bir gece Hacı Bektaş kasabasında konuk kalır. Cumhuriyet sözcüğünün bir de burada Hacı Bektaş otağında konuk odasında geçtiğini Mazhar Müfüt anılarında yazar. Hacı Bektaş geleneğinin ileri gelenlerinden Cemalettin Çelebi hem Kuvayi Milliyeyi tuttuğunu söyler, hemde bir ara, PAŞAM Ankara’da Cumhuriyeti kuralım diye ileri bir düşünce  ortaya atar. Bu konu üzerine Mustafa Kemal ulusal gizi kendisinde saklayarak daha vaktin erişmediğini konuk sever ve ilerici Hacı Bektaş izleyicisine duyurur. Bu anı gecesinde gözlerinde çakmak gibi çakıp sönen bu konuşmanın Anadolu halk tarihinde bir anlamı vardır.

Hacı Bektaş Veli, ermiş Baba İshak ayaklanmasının kanlı bastırılmasından sonra Türkmen eylemini geriye çeken halk önderlerinden biridir. Kişiliğinde ermiş devrimcinin yüzünü örter. Selçuklu kıyımından kurtulmuş bir çok halk gizemcisi orada burada kurdukları tekkelerde, halk derneklerinde bir çeşit sığınağa çekilerek Baba İshak ögretisini Türkmen’lerin bağımsızlık ve köylü düzen  özlemlerini dilde gönülde saklarlar. Bu bağımsızlık ve halk düzeni savaşçılarının Anadolu Türk’lüğünü koruyan bu akıncıların, Osmanlı Devletinin kuruluşunda Anadolu Gazileri, Alp Erenleri adıyla ortaya atılmışlar ve en önde savaşmaları tarihsel bir gerçektir.

Bağımsızlığın yitirildiği ve Anadolu halkının ezim ezim ezildiği bir sırada, yeni bir devlet düzeni adına ortaya atılan bir gizemci kol daha vardır. Bunlarda Anadolu Ahileridir. Ahi Evran, Moğol kırımı sırasında canından bezmiş Anadolu halkının üretici gücünü Ahilik kurumu çevresinde örgütleyip diri tutmuştur.

13.yy Anadolusunda bu tür gizemci mistik mutasavuf halk önderlerinin gönül öğretmenlerinin işlevini bir Türk kurumu olan Ahilik adlı yapıtında Ankara Üniversitesi yayınları 1974 Prof. Neşet Çağatay şöyle belirtmektedir. Baba İlyas yönetime karşı kritikleryle, Mevlana Konya’da Saray ve yöneticilerine ahlak ve hoşgörü telkinleriyle, Hacı Bektaş ise köylü ve göçebe halk arasına girerek, onların her tür davranış ve gerekleri ile, dilleriyle, şiirleriyle, müzikleriyle, ahlaklarıyla ilgilenerek, Ahi Evran esnaf ve sanat ahlakını, üretici ve tüketici çıkarlarını güven altına almak suretiyle bir köklü politik ve ekonomik atmosfer içinde onlara yaşama ve direnme gücü verdiler.

Eylül 1920 de Mustafa Kemal’in bir Anayasa tasarısı olarak T.B.M.M’e sunduğu Halkçılık proğramı Kasım 1920 günlerinde tartışılıp konuşularak bir bildiri ile duyurulurken, bu bildiride Ulusal Kurtuluş Savaşı ögretisinin 4 ilkesi gün yüzüne çıkarır. Bunlar sırayla söyledir:

1)      Emperyalizme ve Kapitalizme karşı ulusal savaş;
2)      Tam bağımsızlık;
3)      Yurt yönetiminde halkın ağırlığı, halk yönetimi, demokrasi;
4)      Yoksul Anadolu halkını dirliğe kavuşturack devrimler ve düşüncelerdir.

Bu bildiride halkın yoksuluğunun yenilmesi için halk yönetimine ve girişilecek yenileştirici düzeltici, işlerin içtimai uhuvet, toplumsal kardeşlik ve içtimai Teavün toplumsal imece Ahiliğin Ankara’lı havasını anımsatan iki ilkenin temel tutularak ele alınacağı duyurulmaktadır. Burada 13.yy dan 20.yy la ezile kıyıla gelmiş Anadolu Türk Halkının direnişlerle geçmiş tarihinin Ulusal Kurtuluş savaşının halkçı birliğine yansıması söz konusudur.

Cumhuriyet ilk önce Mustafa Kemal’in sözlüğünde batı devrimlerinin çağdaş bir yankısı olarak yer almıştır. Ama Anadolu halk tarihinin akışındaki çileli özlemide doğrulamıştır. Çankaya’nın bağ evinde kararlaştırılan Cumhuriyet sadece bir 1908 kaynağından gelme bir köktenci devrimcinin değil, halk tarihinin içinde oluşup pişen bir çelişkininde çözümü olmuştur. Türk halkı orta çağdan, birden bire çağdaş, tarihe bağımsızlık ve halk yönetimiyle adım atmıştır. Kendi insancıl uyğarlığını ve ezilmiş, geriye itilmiş bastırılmış düşlerini gerçekleştirmek yolu böylece açılmıştır.

Mustafa Kemal padişahın fahri yaverliğinden ve ordu müffettişliğinden atılmış olarak Çelebi Cemalettin efendinin konuğu durumunda, bu durumdaki Mustafa Kemal’e  Çelebi Cemalettin kimseye göstermediği bir yakınlıkla yaklaşmakta, Dergahta Çelebinin oğlu Hamdullah efendinin odasında CEM ayini düzenlenmiş. Dede postunda oturan Salih Niyazi Baba ziyaret edilerek, burada yapılan ikrar töreni ile Mustafa Kemal’e kılıç kuşatılıyor ve yola kabul ediliyor. Kabulden sonra Mustafa Kemal Ulusal Kurtuluş Savaşının gereğini dile getiriyor. Neler düşündüğünü anlatıyor. Bu sırada hazır bulunanlar arasında bazı konuşmalar olur. Mustafa Kemal hazır bulunanların kendi aralarında ne konuştuklarını merak edince soruyor, aldığı yanıt ilginçtir. Canlar derlerki acaba Hacı Bektaş sıfatmı değiştirmiş, çünki yüzyıllar önce Ulu Pirimizde böyle konuşmuştu)

Hacı Bektaş buluşmasında Mustafa Kemal ile Çelebi Cemallettin arasındaki görüşmenin boyutları düşmana karşı kurtuluş savaşının kapsamını taşıyor Geleceğe yönelik fikir birliğini de vurguluyor. Cumhuriyet devrimine açılan bir çizgiyide içeriyor. Mazhar Müfite göre Cemalettin Çelebi KUVAYİ Milliyeye yandaş olduğunu dile getirmekle kalmamış, Cumhuriyet rejiminden yana olduğunu da bildirmiştir. Daha sonraki gelişmelerle, Mustafa Kemal’le Bektaşi liderliğinin Cumhuriyet rejimine dönük iş birliğini kanıtlamaktadır. 23 Nisan 1920 de açılan T.B.M.M.si Mustafa Kemal paşanın karşıtlarıda elbet vardı, sonunda muhalifler ikinci gurubuda kurdular. Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra sıra devrimlerdeydi. Ancak devrimleri yürürlüğe koyabilmek için yeni bir seçime gerek vardı. T.B.M.M’si 16 Nisan 1923’de seçimlerin yenilenmesine karar vererek dağıldı. Hacı Bektaş Veli Çelebisi Veliyettin Dokuz gün sonra 25 Nisan 1923 şu bildiriyi yayınlar. “Büyük Millet Meclisi Başkanı Gazi adıyla Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin yayımladıkları bildiriler tümümüzce bilinmektedir. Gazi Paşanın vatanın ilerleme ve yükselmesi hakkındaki her türlü istegini yerine getirmek bizim için farzdır. Ulusumuzu kurtaracak ,mutluluğumuzu sağlayacak onun amaca uygun görüşleridir. Bunu yadsıyanların bizimle kesinlikle ilgisi yoktur. Yüce milletimizden Mustafa Kemal Paşanın gösterdiği adaylardan başkasına oy vermemelerini, vatanımızın ve kurtuluşumuzun bu yolla olacağını sizlere güvenle söyleyebilirim. Bu öğüdüme  uymayanlar bizden değildir. Hak erenler onlara destek olmaz. Yinede bildirirmki, bu halkı kurtaracak olan Gazi Mustafa Kemal Paşadır. Onunla birlikte kutsal vatanımızın öz evlatlarıdır, hiç kimsenin sözünü dinlemeyiniz, sözümden dışarı çıkmayınız. Sizin mutluluğunuzu düşünenler, sizi kölelikten kurtaracak Büyük Millet Meclis Başkanı ve tümümüzün büyüğü Mustafa Kemal Paşa Hazretleridir”.

Hacı Bektaş Velisi Türkiye’nin geleceğinde aydınlık yoluna katılımını gerçekleştirmiş, desteğini sağlamıştır. Bildirinin yayınlandığı 25 Nisan 1923 tarihinden sonra soluk soluğa bir süreç yaşandı. 28 Haziran seçimlerinde Mustafa Kemal’den yana olanlar üstünlük sağladılar. 24 Temmuz’da Lozan Barış Antlaşması imzalandı. 9 Ağustos da Halk Fıkrası kuruldu. 11 Ağustos Meclis toplandı, 23 Ağustos meclis lozan antlaşmasını onyladı. 2 Ekimde itilaf devletlerinin işgal kuvvetleri İstanbul’dan ayrıldı, 6 Ekimde Türk Ordusu İstanbula girdi. 13 Ekimde Ankara  yeni Türk Devletinin baş kenti ilan edildi. 29 Ekimde Cumhuriyet ilan edildi. Dört yıl önce 23 Aralık 1919 da Hacı Bektaş Dergahında, Çelebi Cemalettin efendinin Mustafa Kemal Paşadan istediği gerçekleşmişti. Cumhuriyetle birlikte Padişahlığa son verilmişti ama hilafet sürüyordu. Sunnilerin halifesi, arkasında azımsanmayacak bir güçle İstanbul’da oturuyordu. 1924 yılının 4 Mart günü Hilafet Şeriye ve Evkaf vekaleti ile kaldırıldı.Tevhidi Tedrisat, öğretim birliği, kanunu kabul edildi. Vicdan özgürlüğüne  giden yolda yürünüyordu. Sunni iktidarın baskıları altında yüzlerce yıldan beri bulunan Aleviler ve Bektaşiler, öteki inanç sahipleriyle eşit konuma geçiyorlardı.

1928 de devletin Dini İslamdır kelimesi Anayasadan çıkarıldı.
Ulusal kurtuluş sürecinde yürürlüğe giren devrimler, Türk halkının çağdaşlaşması yolundaki bütün engelleri kaldırabilecek nitelikteydi. Varılan sonuç  yalnız Alevilerin değil, hangi din ve mezhepten olurlarsa olsunlar, bütün yurttaşların insanlık haklarını, vicdan özgürlüğü kapsamında güvenceye alıyordu.

İşte böyle bir düzenin içinde yer alan, düzenin oluşmasında “Ana erk” olan Alevi Bektaşi kesimi elbetteki  oluşturmuş olduğu düzenin devamını sağlamakla beraber, hep uyanık, hep bilinçli olma sorumluluğunu daha fazla duyanlardan olmak zorundadır. Bunun içinde her şeyin başının insan olduğu gibi insanı sevmek, Cumhuriyeti sevmek, Alevi Bektaşi olmak kadar önem taşır. Art niyetli bazı kurnaz politikacıların bizi bölmek gibi sinsice planlarını, bu güne kadar  hiç tutmadı, hep bozduk, bundan sonrada bozacağız.

Cumhuriyet, Laiklik, Alevi Bektaşi öğretisinin günümüzdeki uzantısıdır. Türk milletinin ana temel taşlarını oluşturan Alevi Bektaşiler mevcut Türkiye Cumhuriyetinin de  esas sahipleridirler. Ülkemize sahipliliğin gereğini bu güne kadar yerine getirdiğimiz gibi, sonuna kadar yerine  getireceğimizden, hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bir şeyler olurmu heveslilerinin hevesleri hep kursaklarında  kalacaktır. Hoşca kalın, Sevgiyle kalın – Aziz Kayhan