Alevilerce Kürt Açılımı Nedir

Son zamanlarda AKP hükümeti Kürt açılımı diye bir harekat başlattı, aslında tam 70 yıl geçiktirilmiş bir çıkış. İktidarda hangi parti olursa olsun cesaretli ve tüm Türkiye'nin geleceği için tarihi bir fırsat ve her türlü siyasal yelpaze tarafından desteklenmesi gereken bir harekat. Ümit ediyoruz  geçikmeden bu tarihi ayıp hak ettiği şekilde yerini bulur.

>> Kürtlerin Tarihcesi >> Okumak için Giriş

Bunca yıl Anadolu'da iç içe yaşamış Türk Kürt toplumları kültürleriyle özdeşleşmiş genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalar sonucu  bir çok ortak yanı olan ancak dil ve kültürünü canı pahasına asırlarca koruyan Kürt toplumunun Türkiye'de yok sayılması bir tarihi ayıptır. Türkiye Türk'lerindir sözü bunca yıl  Türk hakim  ulus olarak ve Kürt'lerde ayrı bir sınıf  gibi lanse edildi. Oysa, Atatürk'ün görüşüyle Türkiye bu coğrafyada yaşayan farklı kültürlerden oluşan ve Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü sınırlarını oluşturan toplumları kast etmişdir. Bu coğrafyayı oluşturmak için batıda Türk, Çerkez demeden Mehmet'ler ve Abdullah'lar savaş verirken, doğuda Türk, Kürt, Abaza demeden Memolar ve Apolar savaş vererek bugünkü coğrafya elde edildi. Milli Güvenlik Kurulu ve TSK bunun pek de iyi bilincinde. Çünkü Genel Kurmay Başkanı Sayın İlker Bağbuğ'un yaptığı konuşmalar çok iyi dikkate alınması gerekir. 

Kürt'ler Ortadoğunun en eski halklarından olmaları Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-Avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye kadar götürmektedir.

Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya nın, Zagros'un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmatik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. işte bunların hepsinde bu coğrafyada yaşayan diğer toplumlar gibi  Kürt halkınında alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden
kaynaklanmaktadır.

Unutulmamması gereken bir gerçek, kurtuluş savaşından sonra ilk TC meclisinde 12 Alevi dedesi ve 5 Kürt millet vekili vardı. Ne olduda bu meclisin adı çelişkiler meclisi olarak bilindi.  Bu noktadan hareket ederek, gelişmeleri çok iyi teşhis etmek gerekir. Atatürk'ün başlatmış olduğu toprak reformu uygulamalarına ilk tepki önce doğudan Kürt toprak ağaları ve aşiretlerden geldi. Doğuda olması gereken reform oldukca zor gözüküyordu ve Atatürk bunu aşamalı olarak eğitime dayalı gerçekleştirmeyi tercih etti. Aşiret düzeni yıkılıp, bölge insanlarına özgürlük getirinceye dek toprak reformu gerçekleşmesinin zor olduğunu sezinledi ve böylece 5 Kürt toprak ağasını millet vekili atayarak olası ayaklanmayı önlemiş oldu. Aşamalı olarak yapılan reform, Atatürk'ün ölümüyle beraber, toprak tekrar  aşiret düzeninin eline verildi. Aynen merhum Prof Geoffrey Lewis'in araştırmasında oluğu gibi Güneş Teorisi ve toprak reformu Atatürk'ün ölümüyle  beraber gömüldü ve halen de öyle devam etmektedir. Bu tarihden sonra, yaklaşık 15 milyon Kürt halkı Türkiye'de yok sayıldı. Kütçe dil yasaklandı, şehirlerde Kürtler aşağılandı, devlet dairelerinde iş verilmedi hele hele bir kişi hem Kürt hemde Aleviyse vay onunu haline...

1939 yılından buyana da TürkiyeTürk'lerindir politikası yürütüldü. Doğu öksüz kalıp TC devletinin mahrumiyet bölge alanı olarak bilindi. Ne eğitim götürüldü, ne yol, ne hastane ne de alt yapı. Batının verimli toprakları sanayileşme alanı olarak talan edilirken, doğu sanayileşmeden nasibini almadı. Doğuya aş, iş diye halkın derdini sazın teline döken ozanlar ve sanatcılarda vatan haini ilan edilip yurt dışına kaçmaya zorlandı. İş alanı olmayan doğu halkı çözümü batıya göç etmekle kendine yeni bir mekan aramaya başlaması doğuyu tamamen Aşiret ağalarının kontroluna terk etti..... ve sonrası... yaklaşık 40 bin Türk ve Kürt şehidi....

Görülen o ki, doğu kendi kaderine bırakılmış öksüz vatan parçasıdır. 1968 dünya özgürlük harekatıyla başlayan ayaklanma süreci zamanla bölgesel özgürlük mücadelesine dönüşdü. Büyük Ortadoğu projesi stratejik olarak yeni değildir tam aksine 1967 yılında ABD başlatmışdır. Bundan paye arayan ve büyük ortadoğu projesinin genişletilmesi, 1969 yılında Amerikan'nın desteğiyle Irak Başkanını olan Abdul Kerim Kassım'ı ABD desteğiyle Saddam katledip Büyük Ortadoğu projesinin bir ayağı olmuştu. Sonunda bu projenin genişlemesi  için Saddam bir engel oluşturmaya başlayınca da, kendi nihayi sonu yine ABD eliyle oldu.

İşte bu dönemde Türkiye'deki fraksiyonlaşma bir tarafdan Amerika, Suriye ve Yunanistan için çok iyi bir ortam yaratmıştı. PKK ve Öcalan bu ülkelerin şemsiyesi altında bugünlere kadar uzandı. Olaya kısaca bir değerlendirme yapacak olursak, PKK ve dağa çıkan gençlerimize TC hükümeti sahip çıkacağına, onlara aş ve iş veremesi gerekirken dış ülkelerle beraber Kürt aşiret ağaları para yağdırarak ücret karşılığı dağa çıkmak bir özenti haline geldi.  O, masum devrimci sosyalist  çocuklar çaresizlikden bir anda dağa çıkıp geçim uğruna PKK adı altında savaşcı oluverdiler.

Konuyu daha fazla uzatmak istemiyoruz ama şunu bilmemiz gerekir. Türkiye geneli ulusal birlikle, milli birliğin farklı olduğunu bilmiyor. Aslında temel sorunda burada yatıyor. Ulusal birlikle, milli birlik arasındaki farkın ne olduğunu anlamakla sorunu daha iyi teşhis etmiş oluruz. Türkiye coğrafyası bir çok farklı dil, din ve kültürlerden oluşan milli birliklerin bölgesel ekonomik ve savunma güçü oluşturmasıyla bir güç oluşturarak ulusal birlik yaratılır. Oluşan bu ulusal birlik de bir bayrak altında toplanır. İşte üniter devlet tanımı da budur. Sorun da, üniter devlet yapısını anlamamakdan kaynaklanıyor.

Biz bu site yazarı olarak yaşadığımız Avustralya'da 80'i aşan ayrı dil, kültür, din ve milliyetden oluşan bir ülkede senelerce uyum içinde ve özveriyle bir bayrak altında yaşıyoruz. Bu ülkede devlet, her ayrı dil ve kültürün idamesi için ilk okuldan başlamak üzere ortaoku ve lisede, nüfüsu fazla olan dillerde hafta içi, nüfus oranı az olan diller içinde hafta sonları okullar vardır. Bunun tam aksine Türkiye 70 yıl sonra hala Kürtce okula izin verilsin mi verilmesinmiyi tartışarak çözüm aranıyor.  

Günümüzde siyasal bir bayrak olan AKP'nin "Kürt Açılımı", gerçekden cesaretlendiricidir ve tüm toplum katmanlarıncada geregiyle desteklenmesi gerekir. Ne varki, AKP'nin asıl yapmak istediği kamuoyu dikkatini "Kürt Açılımına" odaklayıp, sorunun üzerine perde gerip, uzun vadeli soruna çözüm yerine çözümsüzlük getirecek ve Büyük Ortadoğu projesine katkıda bulunacak hemde Fethullah Gülen siyasetini iyice yerleştirmek olacaktır. Tüm gelişmeler bu yol haritasını çizmektedir.

Tabi ki, masum Türk veya Kürt cocuklarının bayraklara sarılarak toprağa verilmesinin sonu demokratik açılımdan geçer. Demokratik açılımda Atatürk'ün başlattığı gibi üniter devlet anlayışı içinde gerçekleşecekdir. AKP olayı politize ederek açılım ne olduğunun üzerine cesaretle gitmiyor, siyaset oyunu yapıp toplumun dikkatine başka yere çekmekle, kendi şeriat düzenini sistemli bir şekilde yerleştirme çabasındadır.

Bizce çözüm önce yerleşik düzenin değiştirilmesiyle yani aşiret düzeninin kaldırılması, toprak reformunun yeniden başlatılmasıyla doğu halkının ağa kölesi olmaktan kurtulması, doğu Anadolu'ya yapılacak yatırımların artırılması, dil özgürlüğü verilmesi, Kürt kültürün yaşaması için Avustralya gibi devlet fonu ayrılması. Diyarbakır'a Kürt Araştırma Enstitüsünün kurulması. Nasıl ki, İngilizce, Fransızca, Almanca ek dil olarak seçmeli ders oluyorsa, okullarda Kürtce eğitim de verilmesi gerekir.

Bügün TRT'nin Kürtce TV yapması sevindirici. Özal döneminde başlayan bir Amerikan'laşma sürecinde devlet Televizyonlarında İngilizce şarkı söyleme fantazisi Türkiye gençliğini Amerika/İngiliz özentisine kaptırdı. Diğer tarafdan, Yunanca, Makedonca,  Fransızca müzik senelerce devlet radyo ve TV'lerinde serbest olurken Şivan Pervari, Melike Demirağ Kürtce ezgileri kasetlerde okumakla vatan haini ilan edildi ve yurt dışına kaçırıldı.  İbrahim Tatlıses ve yeni gelişen Kürt sanatcılar ana dilleri olan Kürtce müzik seslendirmekle mahkemelik oldular. İçinde bulunduğumuz vahim durum, bu sisteme dur demenin zamanın çoktan geçtiğini gösteriyor.   

Günümüz Türkiye siyaset arenasında, CHP Baykal liderliğinde Kürt realitesine adeta kör gözle bakıyor, MHP milliyetcilik yaparak Malazgirt, Ergenekon, Sakarya, vatan millet edasından dem vuruyor. DTP Kürt toplumunu tam anlamda temsil etmiyor. AKP'de bu karmaşa içinde rahatca sistemli olarak modern şeriat düzenini (Ilımlı İslamı) yerleştiriyor. MHP ve CHP'nin seçtiği milliyetci ruh ne kadar tehlikeliyse, PKK ve DPT'ninde Kürt milliyetciliği yapmasıda o kadar tehlikelidir. Bu süreç devam ederse ABD'nin Büyük Ortadoğu proje taşları tam anlamda zamanla yerine oturacakdır. Dileriz TSK,  çağdaş ve laik düzenin anlayışını korur ve bu karmaşa içinde Türkiye ve Türkiye'de yaşayan toplumların geleceği için sağduyudan uzaklaşmayan doğru bir politika üreterek geleceğe ümit verecek bir startejik yol haritası benimserse Türkiye halkıda tüm varlığıyla tüm siyasal partilere rağmen TSK'yı her zaman olduğu gibi laik düzenin garantisi olarak görmeye devam edecekdir. Askeri darbe hiç bir zaman tercih edilen yol değildir ancak görülen o ki, Türkiye'de Atatürk anlayışıyla olayın üzerine yürekle gidecek ve sorunları sağ duyu, eğitim ve demokratik yolla çözecek ve tüm Türkiye halkının kucaklayacağı bir lidere gerek vardır.

Veyis Haydardedeoğlu   - Hoşca kalın, dostca kalın, sevgiyle kalın.