Bismi Şah, Allah Allah
Horasan Erimiz
Yesevi Pirimiz
Bektaş Veli Hünkarımız
Haydar Sultan
Hasan Dede, Yürük Kulu Ejdamımız
Kadim Erenlerin demine devranına
Hak Muhammed Ali adına hüü!
Veyis Haydardedeoğlu
Ahmet Yesevi’nin oğlu olan Haydardede, Haydar Sultan, Haydarı Kerrar ve Bakancak olarak da bilinen ocağın evlatları olarak bu bilgileri vermekle Türk dünyasında yapılan yanlışlıkları düzelmektden gurur duyuruz.
Haydar, Hacı Bektaş’dan yaklaşık 15 yıl önce Amasya, Tokat, Yozgat yöresinden sonra Kayseri’ye kadar gelir. Geçtiği yerlerde insanları gönül seferberliği ile Alevi kültürünü Divanı Hikmetle başlatır. Ne varki, Kayseri Küffarı acımasızdır, Haydar esir düşer ve daha sonra şuan bulunduğu Kırıkkale ili, Keskin Kazasının Haydardede Köyündeki kuyuya atılır. Bunun üzerine babası Ahmet Yesevi Anadolu’ya Haydar’ın yarım bırıkmış olduğu misyonun devamı için 40 yüce eren görevlendirir.
Bunla başlayan gönül seferberliği Türk Tasavvuf Edebiyatı Hocası olan Ahmet Yesevi, Alevi Bektaşi kültürünü Hacı Bektaş, Yunus Emre gibi Yesevi ocağından yetişen 40 yüce erenler aracılığyla Anadolu'ya gönderen büyük bir Türk düşünürüdür.
Anadolu'ya Arap dilinden ve kültüründen arıtılmış insana odaklanmış kültür, Ahmet Yesevi Divanı Hikmet'iyle yerleşmiştir. Günümüzde Divanı Hikmeti, Diyanet İşleri kendi istediği şekilde yönlendirmekte ve Arapça sözcüklerle içini boşalmaktalar.
Bu nedenle, yüreğinde insanlık sevgisi olan, evrensel değerlere sahip çıkan ve kendi mesleğinde yücelik gören Antrapoloğ ve Etamolocistleri göreve davet ediyor, Divanı Hikmet kültürünü Diyanetin kıyımından ve Sünnü zihniyetin hakimiyetinden kurtarmaya davet ediyoruz.
Böylece, Antrapoloğ ve Etimolojistlerin araştırması Anadolu’ya Hacı Bektaş önderliğinde gelen inanç, yazılı Kuran Kültürüyle değil tam aksine konuşan Divanı Hikmet ışığıyla geldiğine bir nebze ışık tutacaktır. Anadolu insanı binlerce yıl düşünce özgürlüğüne inanmış ve bunu savunmuş sa; Ahmet Yesevi’nin bize bıraktığı mirastır.
Alevi Bektaşi kültüyle kaynaşmış kavimler inançlarını, dilerini ve kültürlerini kirletmeden korumuşlarsa, bunun eseri tamamen mantığa dayalı Divanı Hikmet felsefesinden yükselen ses Alevi Bektasi kültürüne borçludur.
Ahmet Yesevi’ye Sünni İslamcılar daha doğrusu Nakşibendi tarikatı mensupları sahip çıkmatalar. Bu düşünceyi savunanlar henüz Ahmet Yesevî’nin kim olduğunu öğretmek istemeyen Anadolu’da hakim olan Sünnü İslamdır.
Yesevi, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen TÜRKÇE'yi seçmiştir. Oysa Nakşibendilik (Nakşbendiyye, Osmanlıca - ( ﻧﻘﺸﺒﻨﺪﻴﻪ) Abdulhalık-ıl Güjdivani tarafından sistemleştirilen, Muhammed Bahauddin Şah-ı Nakşibendi'nin isim babası olduğu İslam dini tarikatı Arap Tasavvuf Hocası olan Muhuttini Arabi'nin talebesidir.
Bakın Yahya Kemal Beyatlı Ne diyor?
NİÇİN AHMET YESEVİ?
“Şu Ahmet Yesevi kim, bir araştırın göreceksiniz,
Bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız.”
Yahya Kemal Beyatlı
Son zamanlarda Türkiye’de Yesevilik diye yeni bir tarikat türü başlatılmıştır. Buda Ahmet Yesevi’nin bir koludur denmekte. Nakşibendi tarikatının temelinde Arapça felsefesi yatmaktadır, oysa Ahmet Yesevi Divanı Hikmeti Türkçe'yle beslenmiştir.
Kendisinin Alevi olduğunu savunupta, Ahmet Yesevi’yi Nakşibendi’lik içinde görenler, Alevi Bektaşi kültürünü kirletmek isteyen kesimlere malzeme vermiş olurlar.
Ahmet Yesevi’nin torunları olarak, hem Aleviyim diyen Sünnüleşmiş Alevilere, hem de Nakşibendi tarikat mensuplarına şu göndermeyi yapıyorum;
BEYLER SİZİ İLİM YOLUNA DAVET EDİYORUM! - Anadolu’yu 460 yıldır Arap’laştırmaya çalıştığınız yetmedi mi? Bizim dedemiz olan Ahmet Yesevi Türkçe’yi başka dille kirletmemiştir.
Tam aksine Ahmet Yesevi, eski Türk inanışı olan Şamanizim, diğer dinlerden Budism, Hrıstiyanlık, Taoism, Konfuşis ve Museviliğin uzantılarını İslâmla uzlaştırmış bunların arasından din dünyasında mantığa dayalı yükselen yepyeni bir inancı Divanı Hikmet’te bütünleştirmiştir.
Ahmet Yesevi için bilgi veren birçok yazar ve bilim adamları var. Ancak yazmış oldukları bilimselliken uzak ve ansiklopedik düzeyde yapılan araştırmalara dayalıdır.
Ansiklopediyi yazdıranlar kim? İşte sorun burada yatırıyor. 470 yıllık Anadoluyu Arap kültürüne taşımak isteyen devlet sistemindedir.
İslâm'ı yeni kabul etmiş Türk kavimlerine Alevi inancının sıcak, samimi, hoşgörülü, insan ve tanrı sevgisine dayalı gerçek yüzünü tanıtmıştır.
Ahmet Yesevi'nin Divanı Hikmet'ini Veyis Haydardedeoğlu şu dizesiyle daha açık anlatmakta.
Yesevi hikmeti hadîs dışıdır
Bunu anlayan herkişi değil, er kişidir!
Yesevi hikmetleri süphanın fermanı
Okuyup anlayan için Kur'an anlamıdır!
Divanı Hikmet’te bulacaksın akıl
Hak’kı bilmezsen ilime bakın!
Ne Arapca, Ne de Farsca’dır benim dilim
Divanı Hikmet’de Tükçe ile yazılırdır ilim.
Büyük Türk düşünürü olan Ahmet Yesevî, Türk dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden ve Türklüğün sembol isimlerinden biridir. Ahmet Yesevî'nin Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu olması ve kendisinden sonraki büyük Türk düşünürleri Hacı Bektaş, Yunus Emre, Mevlâna ve diğerleri üzerindeki etkisi, böylece Anadolu'nun bir Türk Yurdu haline gelmesindeki manevi rolü, Anadolu Alevi Bektaşi yolunu dosdoğru anlayan ve anlatan, sade ve temiz üslubu, güzel Türkçe'mizin mimarlarından oluşu, insanlığın ihtiyacı olan yüksek değerleri daha o zamanlar dile getirdiği kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünceleri bilinmektedir.
Türkistan'da yetişmiş olup gerçek adı Ahmet Yesevidir. Ne yazık ki, bazı kaynaklarda her nedense adına Arapça kökenli takmalar yaparak adını Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi oluğunu vermekteler. Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet diye de tanınır. Elbette bu tür takma adların altında yatan düşünce yine onu Muhittini Arabi kültü yani Nakşibendilikde görmek istyenlerdir.
Babası Hace İbrahim olup, 12 imamlardan Caferi Sadık soyuna dayanır. Bizim bilgilerimize göre Ahmet Yesevi babasını çok küçük yaşta, annesini de 7 yaşında kaybetmiştir. Türkmenistan’nın Yesi şehrinde büyüdü. Önce Arslan Baba’dan ders aldı. Arslan Baba'nın vefatıyla Buhara'ya gitti. Orada büyük Türk düşünürü Yusuf Hamedani’ye bağlandı ve manevi ilimleri orada tahsil etti.
Bundan dolayı Yesi şehrine geri döndüğünde YESİ’de yerleşik kavimlerin gönüllerini kazanarak YESEVİ adı verilerek şöhret bulduğu kabul edilmiştir. YESEVİ gönülleri feth eden anlamına gelmete.
Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem dolaylarına yayılıp, zamanın en büyük ve üstün evliyelarından oldu.
Zahiri ve batını bütün ilimlerde derin alim olan Ahmet Yesevi, Hızır Aleyhisselam ile görüşür sohbet ettiğide söylenir.
Buhara bu tarihlerde Karahanlıların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriydi. Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya gelip ilim tahsil ediyorlardı. Buhara'da güçlü bir Hanefi Fıkıh geleneği mevcuttu.
Hoca Ahmet Yesevi Buhara'da ders verdiği dönemde Divanı Hikmeti hazırladı. Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem dolaylarına yayıldı. Ahmet Yesevi, kısa zamanda Hanefi Fıkıh geleneginin yıkılmasına önderlik etmiştir.
Divanı Hikmet düşüncesi yeni değil tam aksine Türk boylarının 4000 bin yıldır inancı olan altıgen ışığında; Ateş, Su, Gök (Güneş), Toprak, Akıl ve Bilimden oluşan Şamanizm, Budism, Hrıstiyanlık, Musevilik ve en genç din olan İslam diniyle beraber bütün inançların üstünde heteredoksi harmanlamasından yükselmiştir.
Zahiri ve batıni bütün ilimlerde derin alim olması nedenniyle Ahmet Yesevi, Anadoluya gönderdiği hemojenik ve heteredoksi kaynaklı olan bu inançın SEVGİ ışığı Divanı Hikmet'te bütünleşerek gelmiştir.
Bundan böyle Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeri olmuştur. Bu dergahlar aynı zamanda, Tasavvuf Edebiyatının ilk temsil edildiği yerlerdir.
Ahmet Yesevi Türk Tasavvuf Edebiyatının ilk temsilcisidir. Böylece Anadoludaki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış,
Doğum ve ölüm yılaları her nekadarda değişik kaynaklar 1093 ile 1194 arası gösterse bile, Ahmet Yesevi bu kadar yıl yaşamamıştır. Bizlere büyüklerimizden miras kalan sözcüklerde Ahmet Yesevi 63 yaşında hakka yürmüştür. Ahmet Yesevi 1194 de Yesi şehrinde vefat ettiği var sayılır. Kabri üzerine türbe, 200 yıl sonra, Timur Han tarafından inşa edilmiştir.
Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Süleyman Hakim Ata, Muhammed Danişmend, Muhammed Buhari, Zengi Ata, Tac Ata Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği ilk talebeler arasındadır.
Yetiştirdiği çoğu erenleri Hindistan ve Çin gibi ülkelere gönderirken, Anadolu’da Hacı Bektaş, Yunus Emre, Ahi Evran, Taptuk Emre, Mevlana, Şeyh Edi Balı, Hacı Bayram Veli, Hacı Kurban Veli, Hacı Şıh Şaban Veli gibi talebeler, Ahmet Yesevi’nin çizdiği Divanı Hikmet yolunda ilerlemişler.
Ahmet Yesevi, Türk’lere Alevi inancını ve tasavvufu öğretmek üzere Türkçe’yi esas alıp. “Hikmet” diye ad verdiği şiirler yazmıştşr. Bu şiirler, onbinlerce öğrencisi tarafından bütün Türk coğrafyasında asırlarca halka öğretildi.
Türk dilini, edebiyatını, kültürünü özellikle Alevi Bektaşi inancını doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır. Sade bir Türkçe ile Halkın anlayacağı, sohbet tarzındaki Hikmet adlı şiirleri, Çin'den, Balkanlara kadar yayılıp, Türk Milletine manevi ışık olmuştur.
Gelin hepberaber İslam Ansiklopedisinde bu konuda ne söyleniyor beraber bakalım:
”Ahmet Yesevi, 12.yy.da Asya’nın büyük bir kısmına egemen olan Selçuklu Devleti’nin son büyük Hakanı Sultan Sancar dönemine ratlamaktadır. Selçuklu Devleti, bir Türk Devleti olmasına karşılık, ne yazık ki bilim ve edebiyat dili Arapça ve Farsça’ydı.
Bilginler, aydınlar, yazarlar, şairler Türkçe’yi hor görüyorlardı. Türkçe, yalnızca askerlerin ve halkın konuşma diliydi. İşte böyle bir zamanda yaşayan ve Yesi (şimdiki adıyla Türkistan) şehrinde mektebini ve dergahını kuran Ahmet Yesevi, Türklere Müslümanlığı ve tasavvufu öğretmek üzere Türkçe’yi esas aldı. “Hikmet” denilen şiirler yazdı. Bu şiirler, onbinlerce öğrencisi tarafından bütün Türk coğrafyasında halka öğretildi. Bu yolda şiirler yazan şairler ortaya çıktı ve Türk dili edebî dil olarak yeniden canlandı ve çeşitli Türk lehçeleri arasında yakınlaşma sağlandı. Ahmet Yesevi’nin “Hikmet”leri veya bu hikmetlerden ilham alınarak yazılmış şiirler, bugün de bütün dünya Türklüğü arasında söylenmektedir.
Ahmet Yesevi, Türkçeyi küçümseyenlere bir hikmetinde şöyle cevap vermektedir:
“Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini,
Bilginlerden işitsen açar gönül ilini,
Ayet-Hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,
Anlamına erenler, başı eğip uyarlar.
Miskin, kul Hoca Ahmet, yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe’yi..”
Ahmet Yesevi’nin yaşadığı çağda Türk boyları arasında Müslümanlığın yayılmasını, Ahmet Yesevi’nin yetiştirip gönderdiği öğretmen dervişler sağlamışlardır. Ahmet Yesevi, Müslüman olan Türklere de dosdoğru müslümanlık anlayışını öğretmiştir. Ahmet Yesevi, aynı zamanda çeşitli dinî mezhep ve grupların ortaklaşa temel kabul ettikleri; ortaklaşa saygı duydukları müslümanlığın Türk yorumunun temsilcisidir. Anadolu’nun kilidinin açılmasından, kurtuluş ve Cumhuriyetin manevi mimarlarına kadar bütün Türk gönül adamlarının uslûp ve misyonunda Ahmet Yesevi’nin öğretileri vardır”.
Tamam, hemen herşey doğru yolu gösteriyor. Ancak neden müslüman sözcüğüyle yazıldığı kesin belli. Çünkü Nakşibenlik Arapça ve Farsça’la dontatılmış müslüman kültürüne mal edilmiştir. İşte müslüman kelimesiyle Arap’larla ortak yön bulma çabasıdır. Oysa, yukardaki parağraflarda söylediğimiz gibi bütün dinlerin üzünü barıştırıp içerisinden yükselen bir yaşam sistemi çıkarmıştır.
BUNUN ADI DA DİVANI HİKMET’TİR. KURANI KERİM DEĞİLDIR.
Bunun karşıtı olanlar varsa buyurun tartışma meydanına. Çağırın Antrapoloğ ve Etimolojistleri görev başına ve gerçekleri öğrenin.
Veyis Haydardedeoğlu
AHMET YESEVİ sitesinden alınan iki ayrı bilgiyi olduğu gibi veriyoruz:
NİÇİN ÜNİVERSİTE?
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını ilan eden Türk devletlerinin başta kültür ve eğitim alanlarında işbirliğine gitmeleri tarihî bir görev idi. Türkiye’den Kazakistan’a, Kazakistan’dan Türkiye’ye bir işbirliği gerçekleşecekse, bu ilk adıma, bilim temel olabilirdi. Ve öyle oldu!. Ahmet Yesevi Üniversitesi, Türkiye ve Kazakistan Cumhuriyetleri arasında imzalanan uluslararası anlaşma, işbirliği sözleşmesi ve Tüzüğün TBMM tarafından onaylanarak Yasa haline getirilmesiyle kuruldu. Ahmet Yesevi Üniversitesi, hem devletten-devlete resmî-ortak bir adım; hem kalıcılığın simgesi “eğitim” ve “bilim”i konu alan bir atılımdır...
Ahmet Yesevi Üniversitesi, bu düşüncenin ürünü olarak kurulmuştur. Bilgi Çağı” ve “Bilgi Toplumu”na doğru ilerlemekte olduğumuz bir dönemde akılcı ve gerçekçi işbirliği, ancak eğitim ve bilimle sağlanabilirdi. Bu akademik atılımla Türk Dünyasının her yanında aynı “işbirliği-güçbirliği” gelişecek; yüzlerce yıllık rüya gerçekleşecek; bu bilim ocağında yetişen genç beyinler, bulundukları her ülkede, bölgede temsil edeceklerdir.
NİÇİN TÜRKİSTAN?
Türkistan şehrinin geçmişi, tarihin derinliklerine kadar gider. Yesi, aynı zamanda Oğuz Han’ın başşehridir. Oğuz Han, efsanevi bir kişidir ve bir görüşe göre Tanrı’nın Türklere gönderdiği ve “Tanrı’nın birliği inancını anlatmakla görevlendirdiği bir Tanrı Elçisi Hakan”dır. Türkistan Şehri, Kazak Hanlıkları döneminde de Hanların başşehri olmuştur.
1500 yıllık tarihi boyunca birden çok dönemde en canlı kültür, ticaret ve medeniyet merkezi olmuştur. Türkistan, Türk Devlet ve topluluklarını “Türk kültürü” etrafında birleştiren; Uluğ Türkistan’ı ve Anadolu’yu aynı inanç temelinde buluşturan; bu manevi zenginliği Asya’nın, Afrika’nın ve Avrupa’nın derinliklerine taşıyan iradenin pişirilip-olgunlaştırıldığı tarihî kültür merkezi ve başkentidir.
Türkistan şehri, Ahmet Yesevi ile kutluluk kazanmıştı. O’nun adına kurulan üniversite ile çağın bilimlerinin aydınlığını da sıfatlarına kattı. Türkistan şehri, bir yandan Ahmet Yesevi Türbesiyle, öte yandan Ahmet Yesevi Üniversitesiyle geçmişine lâyık bir manevî ve ilmî merkez olma yolunda geleceğe doğru yürümektedir.