Sarık seccadeyi elden bıraktım, Vaazın her günkü vaazından bıktım, Ramazanı sele verdim de geldim… (Ozan İbreti)
Aşağıdaki yazı isim vermeden e-posta olarak sitemize gönderilmişti. Site takipcilerinin bilgisi olması amacıyla sitemize koymuştuk ve isimsiz bir okuyucumuzdan geldi diye de belirtmiştik. Gururla söyleyelim metnin sahibi Kureyşan Ocağı evlatlarından Kazım Engin olduğu anlaşılmış Kazım canın oluruyla bilgi kaynağının Kureyşan Ocağı olduğunu yazıyoruz:
Aleviler ve Kur’an konusunu ulaştığımız sonuçları maddeleştirerek sürdürelim Kur’an, Allah’ın gönderdiği son kutsal kitaptır. Allah’ın vahyi Kur’an’la son bulmuş değildir. Vahiy süreklidir. Çünkü vahiy rahmettir. Ve Tanrı’nın rahmeti sonsuzdur. Ancak sürmekte olan vahiy nebevi / peygamberi bir vahiy değildir. Çünkü peygamberlik Hazreti Muhammed’le sona ermiştir. Tanrı’nın sonsuz olan vahyi bilimdir. Bilime uymak, Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet ve lütuf olan akla uymak demektir.
Nitekim Kur’an’da; “ aklını işletmeyenlerin üzerlerine pislikler yağdırılacağı “ buyurulmaktadır. İşte bu nedenle Hünkar Hacı Bektaş Veli; “ Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Demektedir. Kur’an, bir öğüt kitabıdır. Kur’an’dan öğüt alabilmek için onu anlamadığımız bir dilde değil anadilimiz olan Türk dilinde okumalıyız. Kur’an’ın ayetlerinin çoğu müteşabihtir. Bu nedenle yorumu da kişiden kişiye veya sahip olunan anlayışa ya da yaşanan yere ve mensup olunan topluma göre farklılık arzetmektedir. Kur’an’a dayanarak din devleti talep etmek, anti laik sistem isteminde bulunmak (Şeriatçılık yapmak) Kur’an’ı anlamamak veya maksatlı bir biçimde saptırmak demektir. Alevi-Bektaşi Kültür ve İnanç sisteminde Ramazan Bayramı diye bir kabul yoktur.
Ramazan bayramı Hz.Ali'nin Ramazan ayının 19.günü kiralık katil Mülcem tarafından zehirli bir kılıç ile evinden çıkıp bir kaç adım attığı sırada arkadan vurulması sonucu üç gün sonra yani ramazan ayının 21 günü Hakk'a yürümesi ile Muaviye'nin (lanet olsun) "Çok şükür , çok şükür Ali'den kurtuldum!" diyerek üç gün üç gece bayram ilan etmesi ve sokaklarda davul zurna çaldırıp, "rakkase"ler oynatması çoluk çocuğa şeker dağıtması ile "ŞEKER BAYRAMI" ilan edilmiştir. Aynı Muaviye oğlu Yezid'e (lanet olsun) "Ben Ali ile Hasan'ın işini bitirdim, sen de Hüseyin'in ve Ali'nin soyundan olanların işini bitir!" diye vasiyettte bulunmuştur. Daha sonra halifeliği alan Yezid Hz.Hüseyin'i Kerbela'da 10 Muharrem günü 72 can yoldaşı ile acımasızca şehit etmiştir.
İşte Ramazan Bayramı Aleviler açısından Hz. Ali'nin şehit edildiği bir matem günü, Muaviye açısından ise Bayram günüdür gerçekte... Aradan geçen yüzyıllar Alevilere ve ehl-i beyti sevenlere zulüm dolu yüz yıllar olmuştur. Bir yandan Alevi-Bektaşiler katledilirken , bir yandan da asimile edilmeye çalışılmıştır. Anadolu Alevileri olarak bizler tarihi çok iyi bilmek zorundayız. Yapılan katliamlar unutturulmaya, zulümler hafızalardan silinmeye çalışılmaktadır.
Bu yüzleşmeyi aydın ve onurlu "sünni" araştırmacıların da yaptığını artık görmekteyiz. Ama bir yandan da içimizden çıkan "keklikler" nedense gerçekler orta yerde dururken koşar adım bu bayramı kutlamaya kalkışmakta ve Cem evlerimizi neredeyse minaresiz birer camiye çevirmektedirler. Okuyan, araştıran sorumluluk duyan ve vicdani muhasebesini yapan Alevi dedeleri bu duruma kayıtsız kalamazlar, kalmamalıdırlar. Yüzyıllar boyunca Ramazan süresince içki içmekten dolayı yargılanmış ve cezalandırılmış bir tarih önümüzde durmaktadır.
Bu nedenle yaşanan acılar kadar "kanıksanmış" ve dirençle karşılanmıştır ki, yüzlerce – binlerce Bektaşi fıkrasına konu olmuştur. Yıllardır uyarmamıza rağmen bazı Alevi-Bektaşi Canların hala şeker resimleri ile süslü Ramazan Bayramı tebrik mesajlarını görmekteyiz.Bu gerçekler orta yerde dururken kendine Alevi-Bektaşi diyen insanların diğer Alevi-Bektaşi canlara (Sünnilere gönderilebilir) Ramazan bayramı tebrik mesajları göndermeleri iki temel yanlışa bağlıdır.
Birincisi ve esas tehlikeli olanı sinsice Alevilerde bir davranış kültürü oluşturur, bunun üzerine asimilasyona biraz daha hizmet etmektir. Bunun daha çok egemen olan anlayışın, kültürün ve inancın hegemonyasını kabule götürdüğünü ve kendi geçmişimize ‘ihanet’ olduğunu unutmamak gerekir.
İkincisi ise "aidiyet duygusu" ile "kabul edilmek duygusu" ile ve "riyakârlıkla" dolu olan "yalvarış ve yakarıştır” ki, bu durumda olanlara üzülmek ve acımak gerekir. Bu yenilginin kabulü, ezilmişliğin sonuçlarının kabulü ve teslim olmak anlamına gelir. Bu teslim olmanın devamında "bakın biz de sizin gibiyiz, bizi de aranıza alın, dışlamayın, kabul edin" anlayışıdır. Özgüven eksikliğinden, tembellikten, inançsızlıktan ve riyakarlıktan kaynaklanan bu tip davranışları bir kısım kişiler de rant için yapmaktadırlar.
Bunların bir kısmı oruç tutmayıp, nedense bayrama koşar adım gitmekteler, çok az olsa da bir kısmı ise hem oruç tutup, hem bayram yaparak "sünnilerden" ne kadar az farkları olduğunu ispat etmeye çalışmaktadırlar. Bu tip insanların "iki rekat bayram namazından ne çıkar?" yollu davranışlarına bazı kurum yöneticilerinin bilinçsiz, ilkesiz ve omurgasız tavırları halk dalkavukluğu çizgileri ve kitleselliği kaybetme endişeleri neden olmaktadır.
Ozan İbreti bakın ne diyor : İlme değer verdim, uykudan kalktım, Sarık seccadeyi elden bıraktım, Vaazın her günkü vaazından bıktım, Ramazanı sele verdim de geldim…
Sünnilerin ramazan bayramı kutlamaları doğaldır ve saygı duyulmalıdır. Ama Alevi-Bektaşi’lerin ‘yüzyılların direncini ihanet edercesine’ başkalarına sunmalarına bu fakirin gönlü razı değildir. Acizane bana göre Ramazan Orucu tutmak ve Ramazan Bayramı yapmak, hele hele bu bayrama Cemevlerinde, Ramazan Bayram Namazı yaparak girmek tam anlamı ile bir ”Yol Düşkünlüğüdür” Yolun yolcusu ve sahibi olması en başta gereken dedelerin Ramazan Orucunun esasını ve Bayramının nedenini detaylı ve bilgiye, belgeye dayalı açıklma mecburiyetleri vardır. Sorundan kaçmak sorunu ortadan kaldırmıyor aksine artırıyor, bu böyle bilinmelidir.
Hünkar’dan nasip almış canlar bunun bilincindedirler. Alamayanlara da bu Serçeşme’nin Suyundan içmelerini dilerim. Unutmak ve Unutturmaya çalışmak ‘ihanett’tir. Aşk-ı muhabbetle, sevgiyle kalın…