AKP ve Açılım Maliyeti
Demokratik Açılım Nereye Gidiyor?
Güney Afrika modeli mi?
Filistin modeli mi yoksa
Endonezya mı, ya da
Padişahlık mı geliyor?
AKP gündeme taşıdığı çok buyutlu sorunlarla ne yapacağını hangi konuya önce çözüm getirmesi gerektiği konusunda pusulasını kayıp etmiş gözüküyor. Türkiye’ deki gelişmeler Avustralya gibi uzakdan hiç de hoş gözükmüyor. Demokratik açılımlar şemsiyesi altında atılan adımlar Türkiye’yi yeni boyuta çekecek mimarı bir yapı olarak uzakdan daha net görülebiliyor.
Bu konuda yazılacak ve söylenecek o kadar senaryolar varki hemsini bir kaç satırda bitirmek kolay değil. Ancak site yöneticisi olarak bundan tam 11 yıl önceki kişisel izlenimlerimizin AKP tarafından sahneye konduğunu görüyoruz.
Peki bu izlenimler 11 yıl önce neydi? 24 Temmuz 1999’da Milliyet Gazetesi Başyazarı Yalçın Doğan’a gönderdiğim e-postayı aynen veriyorum. Bakın gündemdeki olaylarla nasıl örtüşüyor.
“APO ASILSIN MI?
Subject:
Re: Apo'yu Asmak Çözüm Getirecek mi?
Date: Sat, 24 Jul 1999 12:05:42 +1000
From: Veyis Haydardedeolu Veyis@dreamzone.net.au
To : ydogan@milliyet.com.tr To24 Temmuz 1999.
Nereye : Milliyet Gazetesi
Kime : Yalcin Dogan - Kose Yazari
Değerli Yazar Yalçın Doğan
Avustralya-Melbourne iehrinden selam ve sevgilerle başlamak istiyorum. 24 Temmuz Cumartesi köşenizde "Asmayın" derken "Asın"diyorlar başlıklı yazınızı dikkatle okudum. İşin asıl odak noktası Apo'nun asılması veya asılmaması değil. Apo asıldıktan sonra Türkiye içerisinde bulunan Kürt sorunu neboyutta kalacak. Apo'nun asılması veya asılmaması konuya çözüm getirecek mi?
Kısaca, daha geri tarihlere gitmeden yakın geçmişe bir bakacak olursak, bütün idamla yargılanan veya kırmızı bültenle aranan hatta yakalanıp hapse atılanlar arasında isimlere bakılacak olursa başta şu isimlere rastlıyoruz:
- Nelson Mandela - Güney Afrika'da vatan hainliğiyle yargılandı, hapse atıldı, daha sonra da "Devlet Kahramanı" olup devlet basklanlığı koltuğuna oturdu.
- Yaser Arafat - Senelerce, Filistin Kurtulu Örgtününü bölücü teror başkanı olarak ilan edildi tüm ülkelerden kovuldu, kaçak yaşadı ve sonuçta yine "Devlet Kahramanı" olup bünlerde bağımsızlığının muhasebesi yapılan "Filistin Devlet" başkanlığını yapmakta.
- Şanana Guzmao - Endonezya-Doğu Timor adasında azınlıklı olan Portekiz asıllı halkın bölücü başı olarak ilan edildi, yakalanıp hapse atıldı, senelerden sonra hapisten çıkartıldıktan sonra "Endonezya Devletinin Koruması" altına alındı. ABD ve Endonezya gizli örgütlerinin denetiminde 23 Ağustos'da "Doğu Timor" bağımsız devlet "olsun mu" yoksa Endonezya'ya "bağımlı mı" kalsın diye yapılacak referandumda tüm göstergeler şimdiden "Bağımsızlığı" göstermekte. Demek oluyorki, Şanana Gusmao'nun makamı hazırlandı, Devlet Başkanı olacak.
Değerli Yalçın Doğan, sizlerinde bildigi gibi yukardaki listeye eklenecek, Afrika'da, latin Amerika'da ve Uzak doğuda daha birçok örnekler var.
Asıl konu, Türkiye'nin içinde bulunduğu sicak ortam. PKK tarafindan katledilen 30000 masum insanin yarıdan fazlası yine Kürt asıllı
soydaşlarımız.
Şahsen ben Kürt değilim fakat, Türkiye'de yaşayan yaklaşık yarı asimile olmuş yarısıda kimliğini saklayan 25 milyon Kurt halkınında göz ardı edilmemesi gerektiğine inananlardanım. Kürt halkı hiç bir zaman "Ulus Devleti" olmamştır. Fakat, asırlardır kendi kültürünü yaşamış ve yaşatmış, kendi dilini yaşamış ve yaşatmış. Türkiye "Türk'lerindir" sözcüğünü açmak gerekiyor. Evet Türkiye'yi oluşturan etnik mozayiğe bakacak olursak oldukcz zengin bir tablo ortaya çıkıyorr. Unutulmaması gerekir, kurtuluş savaşında bile doğu sınırları Türk'lerin Mehmet'leriyle, Kürt'lerin Memo'ları, batıda Türk'lerin Abdullah'larıyla Kürt'lerin Apo'ları omuz omuza, yürek yüreğe vererek bugünkü coğrafyamızı çizebildik.
Bir kültürü ve dili yaratmak oldukca zor olması gerek. Ama yaşayan kültürlere de kelpçe vurmak 21 asırın gerekçeleri dışında kaldığı gibi hiç bir evrensel insan hakları çerçevesinde bile yer almaz. Bence, Türkiye Devleti çözümü asmak veya asmamakta değilde siyasal çözümle araması gerekir. Asmak veya asmamak "çözüme sadece çözümsüzlük" getireceğine inaniyorum. Doğu Anadolu, senelerce öksüz bırakılmasaydı, devlet memuru veya yazar ve çizerlerin sürgün alanı olarak bakılmasaydı, mahrumiyet bölgesi olmaktan kurtarılsaydı, batıya yapılan ekonomik yardımın bir kısmı doğuya kaydırılsaydı, bu insanlara konuşma özgürlüğü verilseydi, Diyarbakır'a bir Kürt Araştırma merkezi kuralsaydı, Hastahane, okul, yol, saglık ocakları verilseydi ve bu dizilere eklenecek birhali yapılsaydı, olsaydı'lar var.
İşte o zaman, ne Apo olacaktı nede PKK bu günkü konumuna gelecekti, nede Doğudan batıya toplu göç olacaktı. Kısaca, bugünkü PKK'yı ve Apo'yu TC Hükümeti yöneticilerinin yönetememezliği yaratmıştır. 25 milyon insanın doğal haklarından bahseden her kurumu ve kuruluşun konuşma özgürlüğüne kelepçe vurulur, konuşanlarda asılır veya yakılırsa bugünkü içinde bulunduğumuz sıcak ortamı yine kendimiz yaratmış oluruz. Konuşanları susturmak, Partileri kapatmak veya liderlerini hapsetmek çözüme çözümsüzlük getirir. Devlet birimlerinin 21 yuzyıldaki yeni dünya düzeninini gözardı etmemesi gerktiğini savunuyorum.
Avustralya gibi bir Anglo-Sakson ülkesinde yaşıyoruz. Yaklaşık 75 ayrı ülkeden insan var. Buradaki çokkültürlü harmoniyi sağlamak için
Avustralya Develeti bütün okullarda her etnik dilde gönüllü eğitim için tahsisat ayırmış ve öğretmen yetiştirmekte. Hem yaşayan kültürün hemde dilin değerini bilip yaşamasını kayıp olmaması için hertürlü desteği sağlamaktadır. Ayrıca, yine devlet bütçesinden ayrılmış tahsisatla hem etnik Televizyon hemde her dilde Radyo programları yapmaktadır.
Elbette, Türkiye hem iç güçlerden hemde dış güçlerce tahrik edilecektir. Yine TC hükümeti tarihi kararı verirken yukarıda konusunu azda olsa sıralamaya çalıştığım gerçekler doğrultusunda yapacak olursa hiç bir baskı altında kalmadan yapması gertiğine inanıyorum. Apo'nun asılması veya asılmaması çözüm getirmeyecektir. Asıl çözüm 25 milyon Kürt halkına tanınması gereken kültürel ve ekonomik özerklikte yatmaktadır.
Selam ve saygılar sunuyorum. Hoşca kalın.
Veyis Haydardedeoglu
25 Scammel Street, Capmbellfield Vic 3061
Melbourne – Australia”
Elbette, hiç kimse askeri derbe istemez. Aslında Türkiye’de gerçekleşen senaryolar hiş de yeni değil. 1956 da Demokrat partisi tarafından atıldı ve Askeri darbelerle de meşruluk kazandı. 1972 ve 1980 darbeleri tamamen sol, çağdaş düşünce ve demokratlara karşı yapıldı.
Endonezya modeli geliyor gibi gözüküyor. Çünkü önce Endonezya'da asker güçü yıpratıldı, daha sonra referanduma gidildi. Doğu Timor bağımsızlığını aldı ve Şanana Guzmao Devlet Başkanı koltuğuna otururken, kiliseler başpapazı Jose Ramos Horte'de Başbakan oluverdi. Neden mi? ABD istedi ve öylede oldu. Bugün bile bu ikili yer değiştirmiş Ramos Horte Devlet Başkanı, Şanana'da başbakanlık yapmakta. Türkiye'nin kozmik yapısına ne kadar da benziyor değil mi?
Her devirde parti kapatma, irtica, rabıta falan derken tüm askeri darbeler sonucu bugünkü irtica ve rabıta adı olan AKP’yi doğrudu. ABD’de yetişen Abdullah Gül ve Gülbettin Hikmetyar tarafından yetiştirilen Tayyip Erdoğan devletin zirvesinde oturuyor.
Türkiye, Kürt sorunu, demokratik açılım, Alevilik açılımı ve Anayasa değişikliği derken gündemi farklı yere taşıyıp yargı içerisinde yargısızlık yaratarak askeriye üzerinde pisikolojik baskı ve askerdeki itibari sarsma politikası aynen Endonezya’daki olayları çağrıştırıyor.
Kürt açılımı derken Apo’ya doğuda kurulacak bir özerk bölgenin başkanı olması hesaplarımı yapılıyor? Böylesi bir durum Türkiye’ye tam çözümsüzlük getirecekdir hatta ABD’nin büyük ortadoğu projesinin gerçeklemesine zemin hazırlayacak ve aynı zamanda belkide ABD modeli Padişahlık gelecek. Gülen mi yoksa Erdoğan mı belli değil. Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, Azerbeycan, İran ve Kürdistan derken bölgede istikrarsızlık ortamı yaratılıp ve böyle bir senaryo sonucuda Türkiye'yi büyük bir savaş tehlikesi bekliyor demektir. Ümidimiz Türkiye böyle bir senaryo kurbanı olmaz... Zamanla göreceğiz. Hoşca kalın, dostca kalın, gerçeklerin ve kadim erenlerin demine devranına hüüü...