Kültür toplum yaşamında sosyolojik olgudur. Kültür sanatla yüceltilir ve müzikle de doğal halini alır. Alevi düşüncesinin felsefi yanı güçlü olduğu için sanat kültürün bir yaratıcı elçisi olmuştur. Yaratanla, yaratıcı arasında kültürel sanat, toplumsal gelenekle bütünleşmiş müzikle de tamamlanmıştır.
Alevilikde duaçlamalar yani geleneksel ibadet şekli, insandaki yaratıcı sanat gücü bir elçi görevi yapıp müzikle de hakkı arama ve hakka ulaşmayı öğretir. Sanat ve müzik dili evrenseldir. Dil farkı gözetmeksizin insan müziği yaşayarak yaratıcı gücünü artırır. Alevilikde sanat ve müziğin ortak iki dili vardır. Birisi yaratıcı zeka dili, diğeride duygusal felsefi dildir.
Dilin yaşaması ve yenilenmesi sosyo-kültürel ihtiyaca göre düzenlenir. Yaşamda başarıya giden yolda sosyal, kültürel değerlerin yanında terbiyeli, görgülü ve nezaketli olmanın da önemli bir yeri olduğu bilinen bir gerçektir.Toplusal dayanışma ve uyarılarla doğru yolu bulma çabası insanlığın gereği olduğuna inanır.
Müzik yapılırken sanatın varlığı yaşamsaldır. Edebi sanat ve düşün sanatı Aleviliğin temel taşıdır. Genelde tasavvuf yönüyle oldukca zenginliği ve isyan sanatı ağır basar. Örneğin “Felek” sözcüğü tanrısal anlamda işlenir ve tanrıyla konuşma sanatı isyan müziği ile birlikte yapılır. Yaratıcıyı sorgulama sanatı vardır. Doğrudan yaratanla konuşan sanat müziğin dili olmuştur.
Kahpe felek sana nettim, neyledim
Attın gurbet ele parelerimi
Akıbetin beni sılamdan etti
Kesti mümkünümü çarelerimi
Bir başka açıdan bakıldığında, Aleviliğin evrensel yönü, hoş görü, cömertlik, insanda odaklanıp, düşmanın bile dost sayılmasını önğörür. Bakın Fuzuli’nin bir deyişinde, bunu ne kadar açıkca dile getiriliyor.
Arif isen sırrını nadana açma, |
Ey Fuzuli, bize Hak’tandır yardım, |
Pir Sultan’ın deyişlerinde dünya, ahiret ve insan bütünüyle tasavvuf sanatıyla birleştirmiştir. İnsanın Adem’den de önce varlığı Alevilik düşüncesinin nekadar heteredoks düşünce kaynaklı olduğunu gösterir. Bu dizede Hacı Bektaş, Muhammed devrinde yaşamış gibi yüceltilmektedir. Ayrıca, turna bir kuşdur fakat Alevi düşüncesinde kutsallaştırılmış insanlar arası hatta kavimler arası konuşma dili ve kültür elçisi olarak görülmüştür.
Adem, huri şu dünyaya gelmeden |
Pir Sultan Abdal'ım el'aman aman |
Uçurdum ben kuşum uçan kuş ile |
Pir Sultan Abdal'ım zaman farıdı |
Bağdad'ın yaylağın bile yayladı |
Pir Sultan Abdal'ım, doldum eksildim |
Bu deyişlerdede görüldüğü gibi Alevilik’de doğanın gücüne bile karşı gelip, insan gücünün de doğayla eşleşdiği görülür. Pir Sultan Abdal şiirlerini halkın diliyle yoğurmuş ve halka maletmiştir. Bunu yaparken inancını dile getirmiştir.
Halk edebiyatı geleneğini sürdüren Pir Sultan Abdal'ın sözlerinde halk dilinin tadı, sıcaklığı, kıvraklığı, yalınlığı görülmektedir. Bu bakımdan Pir Sultan Abdal, Yunus Emre’yi andırır. Öyle ki, ondan etkilendiği de söylenebilir.
Pir Sultan Abdal, Anadolu insanının inançlarını dile getiren ulusal bir ağızdır. O’nun söylediği de, savunduğuda, halkın yüreğinden fışkıran, halkça benimsenen düşünsel ürünlerdir. Pir Sultan Abdal, önce konuştuğu dil ile kendini, sonra şiirleriyle çevresini etkiliyor. Bu nedenle, dili de, çevreside bir uyum içindedir. Pir Sultan Abdal’ı anlamanın, anlatmanın yolu şiirlerini konuşturmak, kendini kendi diliyle söyletmektir.
Yine bir başka Alevi ozanı Aşık İhsani, cehalet ve bilgisizlike ilgili sözleri bir taşlama sanatıdır. Buda güzel bir dua olarak okunur.
Şıhlar gibi üç beş karı almadan |
İhsani'yim sakal iki gözümsün |
Anadoluya Alevilik düşüncesini getiren bir başka büyük elçide Yunus Emre’dir. Mevlana önceleri öz çizgisinden ayrılıp şiirlerinde Farsça ve Arapça'yı kullanmaya başladığında Yunus’u da yanına almıştı. Fakat, Yunus elçisi olduğu düşüncenin yanlışa yönlendiğini görünce Taptuk Emre’ye sığınır. Bir ara tekrar Mevlana’ya döndüğünde kendisine sorarlar “Hacı Bektaş ‘ a geri dönmekle ne kazandın?” Yunus şu sözlerle cevap verir:
Haktan gelen şerbeti |
Dirildik pınar olduk |
İndik Rumu kışladık |
Taptuğun tapusunda |
Her halde şiirle bu kadar iç içe olan, şiirle bütünleşen, duygularını ve düşüncelerini şiirle dile getiren toplulukların sayısı fazla değildir. Aleviler hayallerini, sevgilerini, yergilerini, inançlarını şiirle dile getirmişlerdir.
Hacı Bektaş Veli, Türk dilini yeniden canlandırmış ve halk edebiyatının temelini atmıştır. Anadolu kültür ve geleneklerinden oluşan temel üzerinde güçlü ahlak sistemi geliştirmiş ve bunu toplum için uygulamıştır.
Alevi şiiri yapı ve ölçü olarak halkın anlıyacağı tarzda olduğu için, halk şiirinin içeriğini kolay anlamış ve içselleştirmiştir. Pir Sultan Abdal, Mansur ve Nesimi örneklerinde olduğu gibi Alevi şiiri halk şiiridir. Tarihide Alevi toplumunun tarihi gibi acılarlar doludur.
Osmanlı döneminde şiir de diğer birçok sanat dalı gibi hanedanlığın hizmetinde olmuştur. Bu dönemin sanat edebiyatı çoğunlukla yönetimi yüceltmekteydi. Sanatcılar bunun karşılığında devletten para alıyorlardı. Halk edebiyatının temelini oluşturan Alevi şiirleri ise baskı ve sömürüye karşı halkı uyarıcı rol oynuyordu. Onları eşitliğe, kardeşliğe, sevgiye davet ediyordu.
Alevi şiirleri, insan, Hak – Muhammed – Ali sevgisi, Kerbela olayı, doğa sevgisi, ölüm ve yaşamı esas alan yergi (lanetleme) özelliği taşıyan şiirleride vardır.
Aleviler inançlarını tarih boyunca baskı altında yaşamak zorunda kaldılar. Bundan dolayı Bektaşi Babaları güzel mizahlarıyla, akıl dolu, iyi düşünülmüş, çoğunlukla Aleviliğin felsefesini anlatan fıkraları günümüzde bile Aleviliğin moral kaynağı olmaya devam etmektedir. Mizah ve nükteli sözleriyle gereken derslerini vermeğe çalışmışlardır.
Bektaşi Babalarının mizah ve fıkraları, bu eğemenlerin onlarca tezini çürütecek boyuttadır.Her dinsel topluluğun kendine has bir müziği vardır. Bu müzik, inanç ve felsefenin insan ruhuna ve düşüncesine daha kolay hitap etmesini sağlar.Alevi toplumu sadece dinsel ortamlarda değil, her zaman her yerde yaşanılan bir müzik yapar. Alevi müziği salt Alevilere hitap etmez. Toplumun bütün kesimlerine hitap eder. Bu nedenle, Alevi müziği gündelik yaşamın vazgeçilmez bir parçası olur.
Alevilerde vaz geçilmez olan saz, söz, semah belleklerini devamlı yeniler. Onları moral olarak yüksek tutar. Duygularını tazeler, bilgilerini artırır. Toplumu birbirine kaynaştırır.Alevilikde Semah Hakla buluşma, gönül alışverişi yapma sanatıdır. Bu sanatın özü saz, söz ve muhabbet de tamamlayıcısıdır. Bizlere göre telli saz Aleviliğin Kuran’ı oluştur. Bir söylenceye göre Semah Hz. Muhammed’in Miraç dönüşü, Kırkların meclisinde, Salman’ı Faris’in getirmiş olduğu bir üzüm tanesinin ezilip Engür suyuyla içilip, Hak için aşka gelip dönülmesiyle başlar.
Alevi toplumu, bu Hak için dönülme olayını Cemlerinde uygulamağa koydular. Onun için Semah dönmek ibadetin bir parçası olarak bilinir. Yaşamlarında da kültürlerine, sanatlarına ve şiir dizelerine yerleştirdiler. Semahımız düğünlerde ve diğer eğlence yerlerinde oynanmaz. Bizler bunu toplum olarak uygun bulmayız. Ancak, Kültür Bakanlığı Semahı bir floklör olarak görüp son zamanlarda Sünnüleşmiş Alevi dernekleri aracılığıyla düğün bayram ve şenliklerde sergilemektedir.
Kırklar Cemi, Alevi Bektaşi ibadetinin esası olarak kabul edilen Cem ve Semah döneminin mitolojik kaynağı varsayılmaktadır. Katı, kuralcı, şekilci ibadet biçimi olan İslamın ( Hanifi, Şafi vs. ) yorumuna karşı altarnatif bir ibadet biçimidir. Biz Aleviler bunu böyle algılayıp ve böyle yorumluyoruz.
Alevi önderleri, bu gerçeği görmüşler ve önderliklerinin yanı sıra aynı zamanda sanatsal anlamda üretimleri ile Aleviliğin evrenselleşmesini sağlamışlardır. Örneğin: Şah İsmail’in “Hatayi” mahlası ile yazdığı şiirleri, söylediği türküleri günümüzde dahi popülerliğini devam ettirmektedir.
Alevi müziği, salt dinsel bir müzik olmayıp yaşamın içinde, gündelik sorunlardan, insanların duygularına kadar hitap edebilen ve böylece insanı moral olarak yücelten, onu felsefi olarak geliştiren, toplumsal olarak örgütleyen bir işleve sahiptir. Günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Bize göre müzik sıcaklığı, samimiyeti, hüznü, acıyı, sevinci yani ortak yaşadığımız duyguları, sanki tek bir dilmiş gibi ortak yönlerimizi anlatabiliyor. Müzik halkların dostluğu konusunda önemli bir rol oynuyor. Müziğin dili bence bütün dillerin toplamıdır. Bu açıdan bütün halkları da bir araya getiren ortak bir noktadır.
Alevilik, inancının merkezine güzel sanatları koyan Anadolu Hümanizmasıdır. Yani sevgidir. Yani hoşgörüdür. Yani din, dil , ırk, cinsiyet farkı gözetmeyen evrensel bir öğretidir, sanattır.
Bugün Alevi toplumu, kendini yenilemek, kültür ve sanatını, şiirlerini daha iyi yaşatabilmek için kültürünü evrenseleştirmek için Üniversitesinden bilim dallarının hepsine, kütüphanelere kadar kök salmağa başladı. Alevilik tüm dünyada kendini tanıttı. Alevilik ilgi odağı olmağa başladı. İnsanlar, artık Cemevleri, dernekler kurmağa başladılar. Ancak kültürümüzü halen siyasetle karıştıranlarımız var.
Alevilik, insan haklarını, eşitliği, özgürlükleri savunuyorsa, ırkçılığa, gericiliğe, hurafeciliğe karşı tavır alıyorsa, bu bir siyasettir. Bunun içinde başka siyaset aramaya gerek yoktur.
“El ele, gönül gönüle, cemal cemale” diyerek çıktık yola. Sevgiyi, güzelliği, birliği, dirliği diledik. “kim olursan ol, gel. Gel ki bir olalım, iri olalım, diri olalım. Gel ki sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.” Sözüyle de hoşça kalın der, en güzel günlerin sizlerle olmasını, Hak –Muhammed – Ali’den niyaz ederim.
Hazırlayan : Dede Zeynel Abidin Haydardedeoğlu.